top of page

Uzaklaştıkça belirginleşen ruhların tatili

  • Yazarın fotoğrafı: Ceren EFE
    Ceren EFE
  • 13 May 2024
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 14 Eki 2024



           Bu hikaye, bir çiftin evliliklerini nasıl düzelttiklerini anlatıyor. Adam ve kadın o hafta sonlarını geçirmek için Dünya’nın diğer ucundaki bir otele bilet almışlardı. Evlilikleri yıkılışın eşiğinde sallanmasına rağmen rutin hayatın problemlerinden kaçarak sadece birbirlerine odaklanmak istiyorlardı. Rutin bir hayatın aşkı yok ettiği gerçeğine karşı inatla tekrar tekrar deniyorlardı. Evliliklerini ölümün eşiğinden döndürmek için biriktirdikleri tüm parayı hiç düşünmeden en pahalı otele yatırmışlardı. Sonunda uçakları adaya iniş yaptığında, sanki az önce kavga etmiyorlarmış gibi sakinlikle, birbirlerini hafifçe ittirerek heyecanla uçağın merdivenlerinden aşağı indiler. Adaya ayaklarıyla bastıklarında şu ankinden tamamen farklı bir insan olacaklarına hatta kimin yemek yapacağı gibi küçük problemler ortadan kalktığı için eski aşık hallerine döneceklerine tüm kalpleriyle inanıyorlardı. Uçak pistinden otele giden özel bir otobüs onları aldı. Yol boyunca adanın yeşilliklerinin ve maviliklerinin nasıl bir ahenkle birleştiğini izlediler. Şehir hayatlarında hiç bu kadar canlı renklerle karşılaşmamışlardı. Her şey soluk gri üstüne soluk griydi. Modernleşme adı altında sanki bir süngerle hayatın renklerini çekmişler gibiydi. Bu manzaraya bakan hiçbir insan, adadan ayrıldığı günün gelmesini istemiyordu. Sonunda otele ulaşmışlardı. Otelin bu kadar pahalı olmasının sebebi adanın tek hükümdarı olarak yıllardır sapasağlam kalmış olmasıydı. Adadaki her bina otele ait birer hizmetkardı. O kadar büyüleyici bir oteldi ki ziyaret eden insanlar başkaları gelip büyüsünü bozamasın diye en yakınlarına bile buranın varlığından bahsetmiyorlardı. Adam ve kadınaysa bu adada çalışan arkadaşları, evlilikleri konusundaki acıklı durumlarına üzülüp buraya gelmelerini gizlilik içinde tavsiye etmişti. Otele girdiklerinde, çalışanlar onlara odalarına kadar eşlik ettiler. Odalarında yemek servisi onları bekliyordu. Uzun yoldan gelmenin açlığına daha fazla dayanamadılar. Yataklarına uzanıp manzaranın tadını çıkardılar. Birden onlar için her şey saydamlaşmıştı. Kavgaları, sorumlulukları ve kusurları. Eski hayatlarından onları izleyen tüm gölgeler yok oldu. Çarpışma sesi onları derin uykularından uyandırdı. Koridordaki çığlıkları anlamaya çalışarak sağa sola koşuşturdular. Bu cenneti ikiye ayıran bir roketle karşılaştılar. Sahile saplanmış. Vahşeti beraberinde getirmiş. Kanlarla çevrelemiş. İnsanlarla çevrelenmiş. Roketin altından seçilen, ait olduğu kafa bulunmayan saç derileri. Ait olduğu kol bulunamayan eller. Bacakları olmayan ayaklar. Dik tutacak bedeni olmayan omurgalar. Hepsi bir araya gelse oluşacak insanlar. Bu manzara mideleri ağıza getirip akılları kaçırtabilirdi. Gelen anonsla tüm otel yankılandı. Savaş roketinin yörüngeden sapıp yanlışlıkla bu karaya çakıldığı duyuruldu. Aşağıda insanlar çığlıklar içinde ailelerinin yaşayıp yaşamadığını öğrenmeye çalışıyorlardı. Çiftimiz korkudan odalarında dışarıya adım atamamıştı. Saatler geçmesine rağmen dışarıdan gelen çığlıklar kesilmiyordu. Gittikçe daha da artıyordu. Daha fazla kişi katıldıkça ahenksiz ve düzensiz çığlıklar adada yankılanıyordu. O kadar süre geçmişti ki üzerinden, bazen çığlıklara alışır gibi oluyorlardı. Ancak daha da yükseldikçe kulaklarını kopartıp atmak ister gibi çekiştirip kapatmaya çalışıyorlardı. Adadan çıkışın tek bir yolu olduğunun farkındalardı. Eşyalarının varlığını bile hatırlayamadan otelin kapısından dışarı fırladılar. Manzara yukarıdan görüldüğünden bile daha korkunçtu. Yakından çığlıklar daha da kulak tırmalayıcıydı. Dün geldikleri yola ilerlemeye çalışırken çığlık atan insanlar üstlerine yürümeye, yollarını kapatmaya suratlarına bağırıp, gözyaşlarıyla ölüleri göstermeye çalışıyorlardı. Adam ve kadın dışarıda, yeterince hava kalmamış gibi boğuluyordu. Adam, karısının daha fazla dayanamadığını, sürekli geride kaldığını görünce ne yaptığının farkında olmadan onun kulaklarını yerinden kopartıp attı. Karısını kanlar içinde görünce karmaşada kaybettiği ruhu geri gelmiş gibi çığlık atarak karısına koştu. Karısı da yerde acılar içinde çığlık atıyordu. Karısını kucaklayıp karmaşadan uzağa sahile doğru sürükledi. Onun adadan bu şekilde çıkmaya zamanı olmadığının farkındaydı. Ağlayarak özür dilemeye, kendini açıklamaya çalıştı. Kadının gözleri kararmadan önce son duyduğuysa tiz bir çınlamaydı. Adam son kaçma şansını değerlendirmek için karısını sahilde yatar halde bırakarak otele doğru koştu. Yaklaştıkça çığlıkların kesildiğini fark etti. Etrafta tek bir insan kalmamıştı. Roketin etrafındaki yığınla insan sanki buhar olup uçmuştu. Yerlerindeyse otel dekorları duruyordu. Yan yana dizilmiş vazolar, sandalyeler ve kahve masaları. Adanın dışına giden otobüstense iz yoktu. Neler olduğunu anlayamayan adam bir insan bulabilmek için açlık ve sussuzluk içinde bütün adayı koşup turladı. Artık ayakkabılarının tabanları gibi yıpranmış ümitleriyle kimseyi bulamadan oradan oraya sürüklenirken yolu tekrar sahile düştü. Karısının yanında ölme umuduyla ilerlemeye devam etti. Karısının bedeni de yok olmuştu yerindeyse bir kabana vardı. Son nefeslerini aldığının farkında olan adam içine girip uzandı.

                                                                                   

Bu hikaye rastgele seçilmiş üç kelimenin bir araya getirilmesi ile yazılmıştır.





Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page